Sayfalar

9 Ocak 2014 Perşembe

ÇİNLİLERE GÖRE RÜYA

             Çinlilere Göre Rüya
Çinlilere göre rüya, manevi ruhun bedenden çıkıp ölülerin ruhlarıyla ya da canlıyla haberleşip bu izlenimlerle dönmesidir.[4] Çinliler, ruhun rüya âlemine gitmek için bedeni terk ettiğine inanıyordu. Aniden uyandırılırlarsa ruhlarının bedenlerine dönmeyi başaramama ihtimalinin olduğunu düşünürlerdi. Bu yüzden de, bazı Çinliler bugün hala, çalar saatlere temkinli yaklaşıyorlar.[20]

Eski İranlılara Göre Rüya

Eski İran kültürü içinde de gaybin bilinmesinde rüyaların tabir edilmesi önemli bir yer tutar.[6] Zerdüşt’ün, semavi meseleler hakkındaki bilgisini çoğunlukla rüyasında gördüğü feriştahlar (melekler)’den sağladığına inanılmaktaydı.[24] Şeyhname’de geleceğe ışık tutan rüyalarla ilgi birçok örnek verilmektedir. Bunlara bir örnek verecek olursak; İran hükümdarı Şiyavus, müneccim ve tabircileri saraya çağırarak, rüyasında uçsuz bucaksız bir nehir gördüğünü, nehrin 2 tarafının eli kanlı savaşçılar tarafından sarılmış olduğunu, etrafının ateşten yükselen yanardağlarla çevrildiğini gördüğünü söyledi ve bu rüyayı tabir etmelerini istedi. Tabirciler bu rüyayı Gerziyus’un Rum komutanı elinde öldürüleceği seklinde tabir ettiler. Rüya tabirlerine büyük itimadı olan Şiyavus, bunun üzerine birtakım önlemler aldı.[25][4]

Eski Yunanlılara Göre Rüya

Eski Yunanlı ve Romalılara göre rüya, Tanrılardan bir mesajdır.[4] Rüyayla ilgili ilk yazılı ve kayda değer referansları Homeros’ta görüyoruz. “Odise” ve “İlyada” adlı destansı eserlerinde pek çok bölümün, gördüğü rüyalardan esinlenerek oluştuğunu söyler. Homeros, rüyaların gelecekle ilgili kesin ve güçlü anlamlar taşıdığına inanırdı.[26]
Rüyaların dış dünyadan ya da tanrılardan gelen mesajlar değil, insanın kendi zihninden kaynaklandığı fikri ilk olarak M.Ö. 5. yüzyılda Heraklitos tarafından ortaya atıldı. Ünlü düşünür Aristoteles ise, rüyaların tanrı mesajları olduğu fikrine son noktayı koydu. “Parva naturalia” adlı eserinde Aristoteles rüyaların günlük hayatta meydana gelen olayların birikimi sonucunda oluştuğu fikrini ortaya attı.[21]
Helenistik dönemde, rüyaların iyileştirme yeteneği üzerine odaklanılmıştı. Asclepieions adı verilen tapınaklar, rüyaların iyileştirici gücü etrafında inşâ edilmişti. Bu tapınaklarda uyuyan hastalara rüyaları aracılığıyla iyileştirici kürlerinin gönderileceğine inanılıyordu. Rüya tercümanları tıbbi tanı konusunda tıp adamlarına bile yardımcı oluyordu. Rüyaların rüyayı gören kişinin nesi olduğunu bulmak konusunda şifacılar için çok önemli bir ipucu kaynağı olduğuna inanılırdı.[27]

Eski Roma'da Rüya

Romalıların sahip oldukları, rüya teorileri, Yunanistan’da geliştirilen kuramlara çok benzer. Fakat Platon yada Aristo’da gördüğümüz kadar açık ve derin bir ifadeye ulaşamamıştır. Lukrez, “De Rerum Natura” adlı eserinde gün boyu ilgilendiğimiz olayların ya da bedensel ihtiyaçlarımızın kendilerini rüyalarımızda gösterdiklerini iddia etmektedir. Hangi işi ruhen en fazla takip edersek ya da hangi işin bizi hoşnut kıldığını anlarsak ya da aklımızın daha çok uğraştığı şeyle çoğunlukla karsılaşırız. Daldisli Artemidor’a göre ise, yazdığı “Rüya Kitabı”nda sistematik bir rüya kuramı oluşturmaya çalışmıştır. 2.  yüzyılda yaşamış olan bu bilginin ortaçağ düşüncesi üstünde de önemli etkileri olmuştur. Ona göre rüya denilen şey, sembol diliyle anlatılmış bir bilgidir.[23][4]
Roma dönemi, düşünürlerinden Çiçero, rüya yorumu konusunda “Kehanetler Üzerine” adlı şiirinde söyle söyler; eğer rüyalar, Tanrı aracılığıyla gönderilmiyor doğadaki hiçbir şeyle doğrudan ilişki içinde bulunmuyor ve de gözlemlerle deneyler sonucu kesin bir yorumlama kuralına tabi olamıyorlarsa, bundan çıkacak sonuç bellidir. Bu da rüyaların önemsiz ve anlamsız olduklarıdır.[4]

Eski Türklerde Rüya

Rüya, Türk destanlarında geniş yer tutan bir motiftir. Destanların tanrısal güçlere sahip kahramanları genellikle gelecekte oluşacak felaketleri ya da elde edilecek başarıları rüya yoluyla öğrenirler.[28]
İslâm öncesi Türk kültüründe, rüya yorumculuğu konusunda Şamanlar önemli bir işleve sahiptir.[29]
Türk kültüründe rüya yorumculuğunun, İslâm’ı kabulden sonra, İslâmî kaynaklarda yerini bulan rüya yorumlarıyla şekillendiğini söylemek mümkündür. Hatta kimi rüya yorumcuları, yorumlarını desteklemek için âyet ve hadislerden deliller sunarlar. Diğer taraftan, rüyalardaki sembollerin yorumlanmasında, İslâm öncesi Türk kültürünün izleri de görülmektedir. Yine rüya yorumlarında, İslâm öncesi inanış ve uygulamalardan kaynaklanan motifler, İslâmi bir kimlikle yeniden yorumlanarak sürdürülmektedir.[29]
Kutadgu Bilig’te rüyalar çeşitli sınıflara ayrılmaktadır. Bunlar: Yeme-içmeye bağlı rüyalar, mevsimlere bağlı rüyalar, kişinin meşgul olduğu ve yatmadan önce düşündüğü işlerle ilgili rüyalar ve şeytanın gördürdüğü rüyalardır. Hacib, rüyaların yorumunun kişiden kişiye ve rüyayı gören kişinin toplumsal statüsüne göre değiştiğini belirtir.[29]

Kızılderililere Göre Rüya

Kızılderililere göre, insandaki gizli arzular, kendilerini rüyalarda belli ederler. Bu arzuların dili, rüyadır. Eğer bu arzular uyanıkken yerine getirilirse, tatmin olurlar. Yerine getirilmezlerse, ruh kızar, bedene isyan eder, böylece değişik hastalıklar doğar.[4]
Kimi Kızılderili kabileleri ve Meksika uygarlıkları da aynı kavramı yani farklı bir rüya boyutunun olduğu düşüncesini paylaşıyorlar. Onlar atalarının rüyalarında yaşadığına ve bitki gibi insan dışı formlarda olduklarına inanıyorlar. Rüyaları atalarını ziyaret etmenin ve onlarla temasta olmanın bir yolu olarak görüyorlar. Aynı zamanda rüyalar onlara hayattaki görevlerini ya da rollerini göstermek konusunda yardımcı oluyor. [20]

Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta Rüya

Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta da rüyalara büyük önem verilmiş, Tanrı'dan iyi ve kötü anlamda gönderilen mesajlar olarak kabul etmişlerdir. Kötü rüyalar, uyarıcı özellik taşıyan rüyalar olarak açıklanmıştır.[17][4]
Ortaçağ boyunca, rüyalar şeytânî olarak görüldü ve rüyadaki görüntülere şeytanın yoldan çıkarması olarak bakıldı. Savunmasız uyku durumunda, şeytanın zehirli düşünceleriyle insanların zihnini doldurduğuna inanılıyordu. Şeytan insanı yanlış yola saptırmak için pis işlerini rüyalar aracılığıyla yaptığı düşünülüyordu.[20]
Kutsal Kitap'te anlatıldığına göre rüya, insanlara Tanrı tarafından iletilen açıklanan bir vizyonu temsil etmektedir.[4] 12-13. yüzyılda yasamış Yahudi bilgini, Maimonides’e göre rüyalar, kehanetler gibi, uyku sırasında ortaya çıkan hayal gücümüzün etkilerine bağlıdır. Kişi, düşünce gücünün gelişmişliği ve rüyada karsısına çıkan bilgiyi tam ya da üzeri örtülü bir biçimde anlamış olması oranında rüyasındaki ruhsal yanı kavrayabilir. Ya da görünen perdenin ardındaki bu ruhsal gerçeği isinin ehli bir rüya yorumcusunun anlatıp, ona bunu açıklaması gerekir.[4]
Yahudilik'te, Talmut kitabının son kısmında rüya yorumu konusu işlenmiştir.[4] Talmud’daki rüya kuramı, yaklaşık Roma dönemi teorileriyla aynı dönemlerde oluşturulmuştur ve onlara biraz daha sanatsal bir biçimde yaklaşır. Talmud’da, yorumlanmış bir rüya okunmamış bir mektuba benzer demekte, genel kural, rüyaların ruhsal nedenlere dayanmış olmasıdır. Bu kuralın tek istisnası, ağır bedensel ve hastalıklı uyarımlar sonucu oluşan rüyalardır. Talmud hahamları, kimi rüyaların da kehanet özelliği taşıyabileceklerini de düşünüyorlardı.[23]
İncil’de de rüya konusu islenmiş hatta Hıristiyanlar açısından başarılı rüya tabircileri de çıkmıştır. Demokrit döneminden, Hıristiyanlığın başlamasına kadar geçen sürede 26 tane rüya tabir kitabı çıkarılmıştır.[4]
İbraniler arasında rüya yorumlama büyük değer kazanmıştır. Fakat monoteizm’ in yayılması ve İbrani- Hıristiyan doktrininin ferde ahlâki sorumluluk yüklemesi, rüya yorumlamalarına karsı kuvvetli bir reaksiyon uyandırmış ve rüyalarda daha çok imanla ilgili işaretler aranmasına yol açmıştır.[6][4] Profesör A.Leo Oppenheim, “Eski Ortadoğu’da Rüyaların Tabiri” adlı eserinde gösterdiği gibi İncil, Tanrı’nın emirlerinin, insanların tahminlerinden ve kehanetlerinden çok üstün olduğunu belirtmiştir.[4]
İncil’de tabir ve kehanetlerin küçümsenmesine rağmen, rüyaların büyük yeri vardır. 2. Asırda Artemidori Daldani, tabir kitaplarının babası sayılan Oneirocritica’yı hazırlar.[30] Bu kitap, Yunancadan Huneyn b. İshak tarafından Arapçaya çevrilmiştir. Artemidori, “rüyaların insanların günlük ihtiyaçlarıyla doğru orantılı olduğunu” belirtmektedir. Örneğin, çok susuz olan bir insanın rüyasında su içtiğini, aç olan birisinin rüyada yemek yediğini belirtmektedir. Artemidori’ye göre rüyalar, kişisel olarak tabir edilmelidir. Bir şey, herkes için aynı manaya gelmez. İnsanların beklentilerine göre ayrı bir anlam taşıyabileceğini daima düşünmek gerekir.[4]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder